Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, insanın ruhsal derinliğini bedenden ayırmadan ele alan nadir bilgelerdendir. Onun öğretisinde aşk ve seks, yalnızca metafizik bir vecd değil; insanın arzusuyla, korkusuyla, utancıyla ve yakınlık ihtiyacıyla yüzleştiği bütüncül bir dönüşüm alanıdır. “Vecd”; “yitiğini bulmak, istediğine kavuşmak, güç yetirmek; aşk ve iştiyak sarhoşluğu içinde kendinden geçmek, yüksek heyecan ve coşku duymak” demektir ve MetaSeks Cinsel Terapi’nin özüdür. Mevlâna, “hamdım–piştim–yandım” derken; bastırılan dürtülerin inkârını değil, olgunlaşarak dönüşmesini tarif eder. Bu yaklaşım, cinselliği ayıp, yasak ve günah eksenine sıkıştırmaz; bilakis, insanın kendini tanıma yolculuğunda işlevsel bir kapı olarak görür.
MESNEVÎ’DE SEKS
Mesnevî’de “seks” doğrudan pornografik ya da betimleyici bir anlatım olarak yer almaz, hayvanlar üzerinden “metaforik” olarak anlatılır. Metin, cinselliği insanın ruhsal olgunlaşma sürecinin bir parçası olarak ele alır. Seksle temas eden bölümlerin ana mesajları özetle şunlardır:
1) Şehvet inkâr edilmez, dönüştürülür: Mesnevî’de şehvet, bastırılması gereken bir ayıp yasak ve günah değil; terbiye edilmesi ve anlamla bütünleştirilmesi gereken bir güçtür. Şehvet yok sayıldığında gölgeye düşer, tanındığında insanı olgunlaştırır. Mesaj nettir; sorun şehvetin varlığı değil, onunla kurulan bilinçsiz ilişkidir.
2) Şehvet ile aşk ayrımı: Metin, geçici haz (şehvet) ile derin bağlanma (aşk ve tutku) arasında sürekli bir ayrım yapar. Şehvet bedeni doyurur ama ruhu boş bırakır; aşk ve tutku ise bedeni de ruhu da dönüştürür. Seks, sevgi ve anlamdan koparıldığında insanı eksiltir; bağ kurduğunda genişletir.
3) Ruh, zihin ve beden birlikteliği: Mesnevî’de beden aşağılanan bir nesne değildir. Beden, ruhun ve zihnin öğrenme alanıdır. Cinsellik de bu öğrenmenin bir parçası olarak görülür. Bedenle temas, doğru bağlamda ruhsal ve zihinsel yakınlaşmanın kapısıdır.
4) Bağımlı haz eleştirisi: Sırf haz peşinde koşan, cinselliği boşluğu örtmek için kullanan insan tipi sıkça eleştirilir. Bu bağlamda Mesnevî, bugün “cinsel bağımlılık” dediğimiz örüntüleri sezgisel biçimde tarif eder: Haz artar, doyum azalır; kişi kendinden uzaklaşır.
5) Kadın–erkek ilişkilerinde bilinç: Mesnevî’de kadın ve erkek ilişkileri çoğu zaman sembolik ve metaforik anlatımlarla ele alınır. Ama alt metin şudur; ilişki, güç savaşı değil; karşılıklı farkındalık alanıdır. Cinsellik, bu ilişkinin aynasıdır.
6) Yakınlık korkusu: Bazı hikâyelerde cinsel temasın yüzeyde kaldığı, ama gerçek yakınlıktan kaçıldığı vurgulanır. Bu, modern psikolojideki bağlanma korkusuna denk düşer. Mevlana’ya göre insan, bedene yaklaşırken ruhtan kaçıyorsa eksik kalır.
Özetle; Mesnevî seksin “nasıl yapıldığını” anlatmaz; seksin insanı nasıl büyüttüğünü ya da küçülttüğünü anlatır. Cinsellik burada bir hedef değil, bir bilinç sınavıdır. Şehvet, utanılacak bir düşman değil; eğitilmesi gereken bir enerjidir. Mevlana’nın derdi şehvet değil, olgun yakınlıktır.
ANALİTİK PSİKOLOJİDE SEKS
Bu bakış, modern psikolojide Carl Gustav Jung’un analitik psikolojisiyle şaşırtıcı bir paralellik taşır. Jung’a göre “libido”, dar anlamda yaşam enerjisi ve onun bir parçası olan cinsel enerji değil; “yaşamı ileri taşıyan, insanı bütünleştiren ve olgunlaştıran psişik bir güç”tür. Bastırıldığında “gölge”ye düşer, tanındığında bilinçle bütünleşir. Mevlana’nın “nefsini bilen kendi var oluşunu bilir” çağrısı, Jung’un “gölgeyle yüzleşme ve bireyleşme süreci”ni andırır. İkisi de insanı parçalamaz; karanlıkla ışığı, arzu ile anlamı aynı haritada buluşturur.
Analitik Psikoloji, cinselliği yalnızca biyolojik bir dürtü ya da davranışsal bir ihtiyaç olarak ele almaz. Seks, bu yaklaşımda ruhsal enerjinin (libido) görünür yüzlerinden biridir ve insanın bilinçdışıyla kurduğu ilişkinin önemli bir göstergesidir.
1) Libido: Dar anlamda cinsellik değil, yaşam enerjisi: Jung’a göre libido; yaratıcılık, ilişki kurma, anlam arayışı ve dönüşüm gücünü kapsayan genel bir psişik enerjidir. Seks bu enerjinin bedensel bir ifadesidir. Bu nedenle cinsel sorunlar, çoğu zaman yalnızca bedende değil; anlam, ilişki ve kimlik düzeylerinde yaşanan tıkanıklıkların yansımasıdır.
2) Seks ve bilinçdışı: Analitik psikolojide cinsellik, bilinçdışının sembolik diliyle yakından ilişkilidir. Fanteziler, rüyalar ve cinsel imgeler bastırılmış arzuların yanı sıra gelişimsel ihtiyaçları ve ruhsal eksiklikleri de anlatır. Seks, burada hazdan çok mesaj taşır. Görmezden gelindiğinde gölgeye düşer; fark edildiğinde bireyi dönüştürür.
3) Gölge ve cinsellik: Jung’un “gölge” kavramı, bireyin kabul etmek istemediği dürtü, arzu ve yönelimleri içerir. Cinsellik, gölgenin en sık saklandığı alanlardan biridir. Utanç, suçluluk ve ahlaki katılık altında bastırılan cinsel içerik, ilişkisel çatışmalar ve cinsel işlev bozuklukları olarak geri dönebilir. Analitik psikolojide hedef, cinselliği bastırmak değil; bilinçle bütünleştirmektir.
4) Anima–Animus ve cinsel çekim: Jung, karşı cinse duyulan çekimi yalnızca biyolojik uyumla açıklamaz. Erkekteki anima (dişil ruhsal imge) ve kadındaki animus (eril ruhsal imge), cinsel ve duygusal çekimin temel psikodinamiklerindendir. Partner, çoğu zaman bu içsel imgelerin dışsal taşıyıcısı hâline gelir. Bu nedenle şehvet ve tutku, yalnızca bedene değil; ruhun ve zihnin eksik parçasına duyulan çağrıya da işaret eder.
5) Seks, bireyleşme süreci ve olgunluk: Analitik psikolojide ruhsal gelişimin nihai hedefi bireyleşme ve olgunlaşmaktır. Seks bu süreçte çok özel bir deneyim alanıdır. Kişi cinselliği sadece haz, güç ya da onay aracı olarak kullandığında gelişim durur. Seks; yakınlık, sınır, teslimiyet ve karşılıklılık içerdiğinde ise bireyi olgunlaştırır. Olgun cinsellik, dürtünün bilinçle uyumlu hâle gelmesidir.
6) Cinsel sorunların anlamı: Analitik psikolojiye göre cinsel işlev bozuklukları “arıza veya bozukluk” değil, sembolik uyarı sinyalleridir. Sertleşme sorunları, cinsel isteksizlik, ağrı ya da kaçınma; çoğu zaman bastırılmış duygulara, çözümlenmemiş ilişki dinamiklerine veya kimlik çatışmalarına işaret eder. Tedavi, yalnızca semptomu değil; o semptomun ruhsal anlatısını da ele alır. Analitik psikolojide seks, yapılması ya da düzeltilmesi gereken bir performans alanı değil; ruhun ve zihnin kendini ifade ettiği bir sahnedir. Cinsellik bastırıldığında patolojikleşir, bilinçle temas ettiğinde dönüştürücü bir güce dönüşür. Jung’un yaklaşımında seks, insanın kendisiyle, ötekiyle ve evrenle kurduğu ilişkinin en dürüst aynalarından biridir.
METASEKS CİNSEL TERAPİDE ŞEHVET VE TUTKU
Bu köprü, MetaSeks Cinsel Terapi yaklaşımında klinik bir çerçeveye kavuşur. MetaSeks, cinselliği salt cinsel performans ya da semptom üzerinden değil; ruh–zihin–beden–ilişki ekseninde ele alır. Danışanın cinsel işlevini değerlendirirken, utanç ve suçluluk anlatılarını, bağlanma örüntülerini, bilinçdışı çatışmalarını ve bedensel duyumlarını birlikte çalışır. Mevlana’nın şehvetli kabulü, Jung’un bilinçdışıyla diyalogu ve MetaSeks Cinsel Terapi’nin terapötik yapılandırması aynı hedefte buluşur: “Şehveti ve tutkuyu inkâr etmeden, anlamla bütünleştirerek iyileştirmek.” Beş duyudan süzülen uyaranlar ve zihnin derin katmanlarında yankılanan cinsel fanteziler, beynin ödül devresini harekete geçirerek “cinsel isteği” ateşleyen ilk kıvılcımı oluşturur. Afrodizyak etkili bileşenler, hormonsal dalgalanmalar ve bilinçdışında biriken arzular bu kıvılcımı büyütür; istek duygu tonunu artırır, “cinsel arzu”yu ortaya çıkartır. Bu iki güç birleştiğinde “şehvet” doğar; şehvetin nörobiyolojik karşılığı ise genital bölgeye artmış kan akımı, nitrik oksit salınımı ve parasempatik sistemin devreye girmesiyle ortaya çıkan “klitoral ve penil ereksiyonu”dur. Ereksiyon, duyusal geri bildirimi yükselterek şehveti yeniden besler; böylece haz, beden ve zihin arasında dönen kapalı bir devre oluşur. Şehvet, bedenin ani ateşidir; hızla yükselir, hızla söner. Duyuların kabardığı, hormonların sözü ele aldığı biyolojik bir çağrıdır. Bir kıvılcımdır; ışığı parlak, ömrü kısadır. “Tutku” ise ruhun, zihnin ve bedenin aynı dalga boyunda titreşmesidir. Derinlik ister, zamanla büyür, insanı dönüştüren bir çekim gücüne dönüşür. Kıvılcımla başlaması mümkündür fakat küllere dönmeyen bir yangın gibi kalıcıdır. Şehvet geçişkendir, tutku yön belirler. Şehvet tüketir, tutku üretir. Şehvet bedeni uyandırır, tutku hayatı uyandırır…
Sonuçta Mevlâna, Anadolu’da cinselliği konuşulabilir, dönüştürülebilir ve insanı büyüten bir alan olarak ele alan ilk büyük rehberdir, Mesnevi’nin yasaklı bölümleri okunduğunda görüleceği üzere Anadolu’nun ilk cinsel terapistidir. Jung, bu sezgiyi bilimsel dile çevirir. MetaSeks Cinsel Terapi ise ikisini, çağdaş klinik pratiğin içinde, etik ve işlevsel bir tedavi modeline dönüştürür. Aşk ve şehvet burada ne sadece mistik bir sarhoşluk ne de biyolojik bir refleks olarak kalır; insanın kendine, ötekine ve hayata doğru genişleyen bilinçli bir temasına dönüşür.

















