Kişinin farkında olmadan yani bilinçsiz olarak çatışma ve bunaltıdan kurtulma çabalarına egonun savunma mekanizmaları denir. Otomatiktir. Genellikle bilinçdışı süreçlerdir. Kişi ne tehlikenin ne de kullandığı savunma mekanizmalarının farkında değildir. Amaç egoyu korumaktır. Yani savunma mekanizmaları ile ego; algıda değişiklikler yaparak kişiyi çeşitli negatif duygulardan, huzursuzluklardan, utanç ve suçluluk duygularından kurtarmayı hedefler. Bu bağlamda kişinin algıladıkları; istekleri veya hissettikleri gibi iç duygular olabilir yada başka insanların düşünceleri, dünya ve yaşam ile ilgili gerçekler gibi dış etkenler de olabilir.
Savunma mekanizmaları irade ile yada bilinçli olarak düzeltebilecek olgular değildir, bunlar kişinin içinde hissettiği bir takım eksikliklerin, yeterince olgunlaşmamış yada tamamlanmamış ruhsal yapıların ve duyguların ortaya çıkış şeklidir.
Kültürle, eğitimle ve aile yapısıyla savunma mekanizmaları değişebilmektedir. Herkesin travma, kayıp, cinsel taciz durumlarında yaşadıkları ve tepkileri farklıdır. Bu durum Kişilik Davranışları = Gelişim + Savunma Mekanizmaları şeklinde özetlenebilir.
Deşarj olmaya çalışan idsel dürtülerle, bunları engellemeye çalışan güçler arasında bir savaş yaşanır. İdden çıkan her dürtü libidinal enerji taşır ve bu nedenle kişide bunaltı ve gerilim yaratır. Dürtü hedefe ulaşırsa, gerilim azalır, hedefe ulaşamazsa gerilim sürer. Örneğin evli olduğu halde sekreteri ile cinsel ilişkiye girme fantezileri kuran bir kişi bunun toplum tarafından hoş karşılanmayacak bir yasak olduğunu bilir ve cinsel dürtülerini bastırarak bilinçdışına iter. Böylece yasak cinsel dürtülere sahip olduğu için utanç duymaktan, kendini yanında çalıştırdığı bir kızı kirleten kötü biri olarak görmekten kurtulmuş olur. Yani kişi süperegonun cezasından kurtulmuş olur.
Binlerce dürtü vardır ve bunları kontrol eden sistem uygun olanlara "geç", uygun olmayanlara "dur" diyerek bastırır. Bundan egonun haberi olmaz. Ego sadece bunalım, iç daralması ve sıkıntı hisseder. Buna anksiyete denir.
İnsanoğlunun dışarıdan gelen gerçek bir tehlikeye karşı ilk olarak gösterdiği koruyucu tepki korkudur. İçimizde olan bir çatışma veya tehlikeye karşı gösterdiğimiz ilk tepki ise bunaltıdır. Korku bizi kaçmaya, teslim olmaya veya saldırmaya götürebilir. Ancak bilinçdışı yaşanan bir bunaltıdan kaçmaya imkanımız yoktur. İşte teslim olamadığımız veya saldıramadığımız bunaltıdan kurtulmak için egomuz savunma mekanizmalarını kullanır.
Savunma mekanizmalarının ortak özellikleri şunlardır:
-Otomatiktir.
-Kişi savunma mekanizmaları sonucunda yaptığı davranışının gerçek nedeninin ve işlevinin farkında değildir. Yani savunma mekanizmaları, bilinçdışı davranışlardır.
-Kişi savunma mekanizmalarının etkisi altında, gerçeği olduğundan biraz daha farklı algılar. Yani kendi kendini aldatmaca işin içine girer ve böylece algılamadaki bu değişiklik ile bunaltı azaltılmaya çalışılır. Böylece kişi ortaya çıkan zor durumları kendini yıpratmadan atlatır.
-Savunma mekanizmaları herkes tarafından kullanılabilir ve altta yatan ağır bir patoloji yoksa normal bir davranış biçimi olarak kabul edilebilir.
Aşağıda anlatacağım bazı savunma mekanizmalarını okurken, bu mekanizmalardan birkaçının ya kendinizde, yada tanıdığınız bazı kimseler tarafından kullanıldığını fark edeceksiniz. Bu nedenle her sağlıklı insanın zaman zaman başvurduğu bir davranış türü olabilen savunma mekanizmalarından dolayı kendinizi veya tanıdığınız kimseleri suçlamayın, yargılamayın. Ama kişi egosunu korumak, bunaltıdan kurtulmak, iç ve dış çatışmalardan en az etkilenmek, çevreye geçici olarak uyum sağlamak ve daha etkin bir etkileşimde bulunmak için sürekli olarak savunma mekanizmalarını kullanıyorsa o zaman sorun var demektir. Çünkü sürekli olarak kullanılan savunma mekanizmaları tam aksine çevreye uyum yapmayı bozar ve sağlıksız sonuçlara götürür. Bu durumda var olan sorunu bulma ve çözme yollarından bir tanesi cinsel terapiste gitmektir. Fakat çok derinlerde ağır patolojiler gizli değilse, kişi kendi çabası ile de sorunlarının kökenine inmeyi başarabilir ve kendi çözümlerini üretebilir. Bütün yapılması gereken ruhsal ve toplumsal gereksinmelerimizin farkına varmak ve objektif olarak problemin kaynağını sorgulamayı başarmaktır. Çünkü hepimizin güven, sevme, korunma, sevilme, güçlü olma, beğenilme, onur, namus, gerçeği öğrenme, özgürlük,ilerleme, kişilikli olma gibi ruhsal ve toplumsal gereksinmelerimiz vardır. Unutmayın cinsel terapi ruhunuzun derinliklerine inmek için, sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşama ulaşmanız için, toplumsal ve ruhsal gereksinmelerinizin farkına varmanız için bir yolculuktur ve bir iki günde başarılacak bir konu değildir. Uzun zaman ve çaba gerektirir ama sonucunda kişinin cinsel kimliğinin olgunlaşmasını ve büyümesini sağlar.
Kişinin ancak yaptıktan sonra ve bu konuda bilgi almışsa fark edilebileceği egonun savunma mekanizmalarının birçok türü vardır. Bunlar 4 grupta incelenebilir:
a-Narsisistik Savunma Mekanizmaları
En ilkelleridir. Daha çok çocuklar ve psikotik hastalar tarafından kullanılır. Bunlar; inkar, aklileştirme, idealizasyon, yansıtma, yansıtmalı özdeşim, bölmedir.
b-Olgun Olmayan Savunma Mekanizmaları
Daha çok ergenler, erişkinliğe geçiş dönemindekiler ve psikotik olmayan hastalar tarafından kullanılmaktadır. Bunlar; eyleme dökme, kilitlenme, hipokondriazis, özdeşleşme, içe atma, pasif agresif, gerileme, somatizasyondur.
c-Nevrotik Savunma Mekanizmaları
Daha çok obsesif-kompulsif bozukluğu olan ve histerik yapıdaki kişiler ve stres altında bulunan kişiler tarafından kullanılır. Bunlar; yer değiştirme, bastırma, yalıtma, kontrol etme, ayrıştırma, dışarlama, ket vurma, entellektüalizasyon, bahane bulmak, tersine çevirmedir.
d-Olgun Savunma Mekanizmaları
Daha çok sağlıklı kişiler tarafından kullanılır. Bunlar; kendini heder etme, anticipation, asceticizm, humor yani mizahi bakış açısı oluşturmak, yüceltme ve bilinçli bastırmadır.
1-BASTIRMA
İlk tanımlanan, en çok kullanılan ve diğer bütün savunma mekanizmalarına temel olan bastırma; süperogo tarafından yargılanarak yasaklanan ve egoyu rahatsız eden, acı, hüzün ve bunaltı veren anı, dürtü, fikir, çatışma, gereksinim ve deneyimlerin irade dışı ve otomatik olarak bilinçdışına itilmesi, orada tutulması ve dolayısı ile unutulmalarıdır. Bu 3 şekilde olabilir:
-Hiç fark edilmeyen yani ödipal çatışma sonucu bilinç dışı bastırma. Buna primer bastırma denir. Bunlar hayatın ilk yaşam anılarından kaynaklanan ve hiçbir zaman bilince gelmeyen içgüdüsel duygular ve dürtülerdir.
-Cinsel taciz gibi bilinçli olarak bastırma. Buna sekonder bastırma denir. Yani bilinçli olarak edinilmiş yaşantıların, duyguların ve dürtülerin dayanılmazlığı nedeni ile bilinçdışına bastırılmasıdır.
-Annesini çıplak gören bir ergenin ödipal karmaşasının bilince gelmesi ve bunu tekrar bastırması gibi bilinç dışından geleni tekrar bilinç dışına bastırma.
Hayatın ilk yıllarından itibaren başlayan ve hayat boyu süren bastırma oldukça fazla zihinsel enerji tüketen bir savunmadır. Bir kişinin kendini tanıması ve bilmesi ancak bastırmayı az kullanmasıyla mümkündür. Ayrıca bastırma insanoğlunun uyum sağlama yani adaptasyon mekanizması olarak da algılanmalıdır. Çünkü evrensel bir olaydır ve özellikle anksiyete ile baş etmede çok önemli bir savunma mekanizmasıdır.
Çocukluk dönemi ile ilgili hatırlanamayan çoğu anı, duygu, dürtü ve isteklerin nedeni bastırmadır. Ancak bilinçdışı duygu ve dürtüler, bastırma düzeneğinin zayıfladığı zamanlarda bilince çıkma ve kendilerini belli etme eğilimi gösterebilirler. Ego bu durumu tehlike olarak algılar, bunaltı yaşar, çok değişik davranış örüntüleri yada bozuklukları gösterebilir. Örneğin, ödipal kompleksini çözümleyememiş bir kişi yetişkin yaşamında, erken boşalma, iktidarsızlık, vajinismus gibi cinsel işlev bozuklukları, evlenememe durumu, karşı cinse yönelik aşırı çelişkili tutumlar, homoseksüel eğilimler gibi uygun olmayan özdeşim belirtileri gösterebilir. Ayrıca günlük yaşamda dilimizin ucunda dediğimiz unutkanlıklar ve atlamalar, ertelemeler, yanlış anlatımlar gibi hareket sürçmeleri olarak tarif edilen parapraksiler gösterebilir. Bunlar bilinçdışı dürtüler, güdüler, korkular ve baskılar altında yapılan sürçmeler ve aksamalardır.
Örnek Vaka: 2 yıldır evli oldukları halde eşiyle cinsel ilişkiye giremeyen 36 yaşında bir bayan hastam maruz kaldığı bu durum nedeniyle bana cinsel terapiye başvurmuştu. Vajinismus tanısı koyduğum hastam eşini seviyordu ve ara sıra yaşadıkları ufak tartışmaların haricinde evliliklerinde ciddi sorunları yoktu. Bütüncül bir bakış açısıyla hastamı değerlendirdim. Davranışçı, bilişsel ve varoluşsal anlamda bir sıkıntısı olmayan hastamda dinamik açıdan patolojiye rastladım. Hastamın çocukluk döneminde babasına çok yakın ve annesiyle çatışmalarının yoğun olduğunu öğrendim. Annesi çok sert, dini kurallar bakımından katı ve acımasızdı. Hastam o günlerde annesiyle sağlıklı bir özdeşim kuramamış ve babasına karşı ödipal cinsel arzularını bilinçdışına bastırmıştı. Şimdi evli olan hastamın ödipal arzuları yine depreşmiş ve bastırılmış materyal nedeniyle eşiyle cinsel ilişkiyi ret etmişti.
2-AKLİLEŞTİRME
( Çarpıtma – Bahane Bulma – Kılıf Altında Sunma – Akla Uygunlaştırma – Rasyonelizasyon )
Aklileştirme; bilinçdışı bahaneler bularak kişinin kendini kurtarmasıdır, yani egoya acı, bunaltı, sıkıtı veren bir duygu, düşünce yada davranışın gerçek halinin tam olarak görülemeyip, kişiye uygun gelen, dış gerçeklik tarafından da kabul görebilir bahanelerle dile getirilmesidir. Kötü alışkanlıkları nedeniyle sevilmeyen bir kadının, "ben çok güzelim, akıllıyım, o yüzden meyve veren ağacı taşlarlar" diyerek sevilmemesine kılıf bulması aklileştirmeye örnektir.
Daha çok paronaya gibi ağır kişilik bozukluklarında, içki ve uyuşturucu madde kullananlarda sık kullanılan bir mekanizma olan aklileştirmede; hata ve eksiklerini kapatmaya çalışan kişi haklı olmadığı durumlarda, kendini haklı gibi hissetmeyi, davranışının olumsuz sonuçlarından egosunu korumayı ve huzurlu olmayı amaçlayan bir düşünce içindedir. Yani kişi egosunu rahatsız eden, normalde kabul edemeyeceği, acı veren, sıkıntı yaratan bir düşünce veya davranış gibi durumlardan kaçınmak ve kendini haklı çıkarmak için akla yatkın görünen bir bahane bulur. Daha çok idealizasyon mekanizması ile birlikte çalışır ve kompansasyon ( denge sağlamak " ödünleme ) mekanizmasına benzer.
Örnek Vaka: Vajinismus tanısı koyduğum ve cinsel terapiye aldığım 23 yaşında bir bayan hastamın cinsellikle ilgili endişe, korku ve kaygıları vardı. Eşiyle cinsel ilişkiye girmeyi ret ediyor ve "cinsel ilişkiye girmekten ve öpüşmekten mikrop bulaşır" diyerek kendini rahatlatıyordu. Böyle akla uygun bir bahane yaratarak var olan dengenin sürmesini sağlamaya çalışıyordu.
3-YADSIMA " İNKAR
Yadsıma; bir gerçeğin ret edilmesidir yani ego için tehlikeli olarak algılanan, bunaltı doğurabilecek bir gerçeğin yok sayılması ve gömemezlikten gelinmesidir. Oldukça yaygın olarak kullanılan ilkel bir savunma mekanizmasıdır. Yani gerçek hayatta olan ve ego için tehlike oluşturabilecek his, fikir veya anı gibi bir uyaranın yok sayılması veya görmezden gelinmesidir. Annesi çok ağır ve ölümcül hastalığa sahip bir kadının, sanki çok güçlü kurtuluş umudu varmış gibi annesinin bu durumuna ilişkin duyguları hiç yaşamaması yada kanser hastası olan bir kişinin hiçbir şey olmayacakmış gibi yaşamaya devam etmesi yadsımaya örnek gösterilebilir.
Kişi öfke, kızma, utanç yada suçluluk doğuran eski deneyimlerini ve egosunu rahatsız eden birçok özrünü bilinç altına itmekle kalmaz, bunları hiç yaşanmamış gibi de algılayabilir. Çünkü egonun sınırları vardır, kendilik tasarımı vardır ve algılarımız bizi biz yapmaktadır. Genel kimliğe uymayan şeyler veya egoya ters gelen bir durum olduğunda yadsıma yapılarak bu durum kişi tarafından ret edilir. Nesne yatırımı yapılan kişiler sistemden çıkarsa bilgi ve duygu olarak yadsıma ortaya çıkabilir. Örnek olarak annesi ölmüş bir kadın "annenizi kaybettik, şu anda hastane morgunda bulunuyor" cümlesinden sadece hastane kelimesini duyar, morg kelimesini ise duymaz. Bu bir yadsımadır. Zamanla ego yavaş yavaş mücadele ederek bu durumu kabul etmeye başlar. Bu kadın annesini defnedip gelir. Ancak duygu olarak annesinin kaybını kabul edemez. Annesinin odası kalır, yaşıyor gibi dizaynı sürer. Bu durum egonun başka nesne ilişkileriyle bu boşluğu doldurmasına kadar sürer. Bu kadın kitap yazar, dernek kurar, yardım organizasyonu vb. şeylerle bu boşluğu doldurmaya çalışır. Ancak bu savunma mekanizmasının insan hayatında ağırlık kazanması ve yoğunlaşması kişinin gerçeklerle bağlantısı zayıflatır. Yani bir bakıma kişi kafasını deve kuşu gibi toprağa gömer. Buna deve kuşu felsefesi denir.
Yadsıma şizofreni hastalarında kullanılan en belirgin savunma mekanizmalarından biridir.
Örnek Vaka: Sertleşme sorunu yaşayan ve bu nedenle uzun zamandır eşiyle cinsel ilişkiye girmeyen, 3 çocuk babası 46 yaşındaki erkek hastam, kendinde bir kusur veya bir eksiklik bulmuyor, eşinin zorlaması olmasa bana başvurmak yerine "ben unumu eledim, eleğimi duvara astım" diyerek bu gerçeği yadsıyordu.
4-YALITMA
( İzolayon )
Yalıtmada; herhangi bir ruhsal yaşantının, bir fikrin yada anının bilişsel yani bilme, tanıma ve anlama ile ilgili yanı tümü ile anımsanırken duygusal yanı bu gerçekten ayrılarak bastırılır ve bilinçdışında kalır. Yada bu duygusal içerik yer değiştirme mekanizması ile bir başka nesneye aktarılabilir. Hissedilmeyerek bastırılan duygusal yönü olmayan bilişsel içerik tekdüze ve çok anlam ifade etmeyen renksiz bir özellik olarak kalır.
Yalıtma daha çok obsesif-kompulsif kişilik yapısına sahip kişilerde görülür.
Yalıtma mekanizmasını kullanan bir kişi; duygu yüklü olması tahmin edilen bir olayı, duygusuz ve kuru kuruya anlatır. Örneğin, babasını kaybetmiş bir kişinin toplum tarafından "çok metanetli", "çok severdi aslında ama gayet soğukkanlı kabul etmiş" cümlelerine muhatap olması kişinin yalıtma mekanizmasını kullanmasının göstergesidir. Aslında babanın ölüm olayında çok ağır bir duygu birikimi vardır. Kişi bu durumun duygusal içeriğini yok sayar ve yalıtma ile kapatmaya çalışır. Ancak bilgiyi kabul eder. Çünkü duygusal içerik egoya çok ağır gelir ve kişi olayın bu tarafını izole eder. Sadece olayın oluşunu kabul eder. Aksi bir durumda ego çok zarar görebilir veya yıkılabilir. Cenazede babasını kaybetmiş bu kişiyi izleyenler, duygu yüklü bu olay karşısında yalıtma yapan kişinin davranışlarını çok soğukkanlı ve ilginç bulabilir.
Örnek Vaka: 22 yaşında üvey babası tarafından tecavüze uğramış bir hastam, tecavüzü anlatırken hiçbir duygusal tepki vermiyor, sanki normal bir olayı anlatıyormuş gibi davranıyordu. Tecavüzün duygusal içeriğini yok sayan hastam yalıtma mekanizması ile egosun daha çok zarar görmesini engelliyordu.
5-YANSITMA
( Projeksiyon )
İlkel savunma mekanizmalarından biri olan yansıtma; bazı duygu, dürtü, gereksinim yada yaşam olaylarının kişi tarafından dışarıya aktarılması ve dışarıdaymış yada dışarıdan kendisine yöneltiliyormuş gibi algılanmasıdır. Yani kişi, kendi içinde yadsıdığı ve toplumca onaylanmayan bir dürtüyü başkalarında görür yada başkalarının bu dürtüyü kendisinde gördüğünü sanır. İçinde öfke ve kin duyguları olan bir kişinin "bana kızıyorlar, benden nefret ediyorlar" diye düşünmesi yansıtmaya örnek olarak gösterilebilir. Burada hem yadsıma yani "bende kızma yok", hem de yansıtma "onlarda var" mekanizması birlikte işlemektedir. Kendisinde varolan ve toplum tarafından kabul edilemeyen eşcinsel kaygıları olan bir erkeğin "şuna bak ibne gibi yürüyor" yada "topa benziyor" demesi de yansıtmadır.
Özellikle paranoid bozukluklarda görülen yansıtma mekanizması, kişinin çevresindekilere yönelik hissettiği öfkeyi "herkes bana karşı, herkes bana düşmanlık besliyor" şeklinde ifade etmesidir. Bu kişiler kendi hataları olmasına karşın başkalarını suçlarlar, kendi özürlerini yadsıdıkları için, kendilerine bu özürleri yakıştıramadıkları gibi başkalarında görmenin kolaylığına kaçarlar.
Örnek Vaka: 26 yaşında homoseksüellere çok tepkili olan erkek hastam, 3 aylık cinsel terapi sürecinde, ödipal kompleks yüzünden bilinçdışı eşcinsel dürtülerini fark etmişti.
6-ÖZDEŞİM
( Özdeşleşme, İdentifikasyon )
Egonun gelişiminde ve olgunlaşmasında önemli rolü olan özdeşim; bilinçdışıdır ve bir başka kişinin özelliklerinin, davranış veya duygularının , değer veya inançlarının benimsenmesi, sindirilmesi ve kişiliğin bir parçası haline getirilmesidir. Yani kişinin kendini başka biri gibi yapma gayretidir. Sevilen bir nesnenin özdeşimi ise; o nesnenin kaybı veya o nesneden ayrılma sonucu gelişecek bunaltıya karşı bir savunma mekanizmasıdır.
Özdeşim iki şekilde olur. İyi veya kötü. İyi nesnelerle yapılan özdeşim ego için faydalı olabilir. Ayrıca özdeşim psikotik formda da olabilir. Yani aşağılık duyguları ve ardından gelen depresyon ile kişi geriler ve güçlü biri ile özdeşim kurarak ego dengesini sağlamaya çalışabilir. Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde kendini Atatürk vb. sanan hastalar çoktur.
7-YANSITMALI ÖZDEŞİM
( Projective İdentifacation )
Çocuğun kendi dünyasında geliştirdiği anne baba motiflerini, gerçekte yeterli bulmadığı anne ve babasının yerine koymak için onlara yansıtmasıdır. Yani babasını daha güçlü veya daha zengin görmek isteyen bir çocuk hayali bir baba yaratır ve onunla özdeşim kurar. Yada kişi dayanamadığı ve bunaltı veren özelliklerini karşısındakine yansıtır. Yansıtılan bu özellikler karşıdaki kişinin güçlü egosu tarafından olumlu hale getirilir. Daha sonra işlenmiş olan bu özellikler tekrar kişi tarafından geriye alınır ve egonun bir parçası haline getirilir.
Yansıtmalı özdeşim; çok enerji harcatır, kişiyi dışarıdaki başkalarına bağımlı kılar ve sürekli kontrol duygusunu beraberinde getirir.
Örnek Vaka: Babasının çok büyük bir adam olduğunu söyleyen ve hiçbir zaman ona layık bir evlat olmadığını düşünen 36 yaşında bir erkek hastam; bana sertleşme sorunları yaşadığı için başvurmuştur. Cinsel terapinin bilgilendirme aşamasında babasının yeteneklerinin ortalama bir insanınkiyle aynı olduğu fark etmiş ve yıllar sonra yaşadığı büyük hayal kırıklıklarının nedenini anlayabilmişti.
8-BAŞKASINA YÖNELTME " EYLEME DÖKME
Yaşadığı olumsuz bir durumun getirdiği duygu yükünü bilinçli olarak taşıyamayan kişi, bu durumun üstesinden gelemeyecek olgunluk düzeyinde ise, aniden düşünmeksizin ve olumsuz sonuçları hesaba katmadan bir başkasına vücutsal yada sözel bir tepki gösterebilir. Yani saldırgan dürtülerin başkasına yöneltilmesidir. Kişi başkasına yöneltme mekanizması ile olayın kendi üzerindeki tepkisini yok etmeye ve geçici olarak egoyu rahatlatmaya çalışır. İş yerinde müdürü tarafından azarlanan bir memurun, öfkesini müdürüne gösteremeyip, eve gelince karısına veya çocuklarına aklileştirme düzeneğiyle bağırıp çağırması bu mekanizmaya örnek olarak gösterilebilir.
Örnek Vaka: 46 yaşında erken boşalma sorunu olan ve eşiyle sık sık kavga etmeleri dolayısıyla evlilik terapisi için başvuran erkek hastam, 2 aylık terapinin ardından erken boşalmasının getirdiği bilinçdışı suçluluk, yetersizlik ve utanç duygusunu eşine yönelttiğini ve bu konuda eşini suçlayarak, onunla kavga ederek kendini rahatlatmaya çalıştığını fark etmişti.
9-KENDİNE YÖNELTME
Genellikle saldırgan dürtülerle başa çıkmada kullanılan bir savunma mekanizmasıdır. Kişi kendini engellediğini düşündüğü yani dürtüsünü doyuma ulaştırmayı engelleyen nesneye karşı öfke duyar. Başkalarına kızmak, bağırmak gibi davranışlar yasak, ayıp, uygunsuz olarak nitelenmiş ve içe atım düzeneği ile içselleştirilmiş, yani kişiliğimizin bir parçası olmuş olabilir. Bu durumda öfke her zaman karşı tarafa gösterilemez ve kişi yargılayıcı ve yasakçı değerler yüzünden öfkesini kendine yöneltir.
Babasına kızan bir genç neler yapabilir? Bastırabilir, inkar edebilir, bilinçli olarak kendini engelleyebilir, kızabilir, öfkesi yer değiştirip başkasına kızabilir. Yada kendisine yöneltip başını duvarlara vurabilir, kendisini jiletleyebilir yada intihar edebilir. Yapılan çalışmalar intiharların büyük bir kısmının nedeninin kendine yöneltme mekanizması olduğu göstermiştir.
Kişi yaşadığı olumsuz duygulanımlarını ve karşısındakilere yönelik kabul edemeyeceği saldırganlık dürtülerini, kendinde ağrı ve vücutsal hastalık olduğu şeklinde patolojik bir düşünceye dönüştürerek kaygıdan uzaklaşabilir. Buna hipokondriazis yani hastalık hastası denir. Ayrıca kişi sıkıntısını, gerilimini vücutsal belirtilerle dile getirebilir. Ruhsal belirtiler yerine, vücudun farklı yerlerinde farklı yakınmalar gözlenebilir. Buna bedenselleştirme yani somatizasyon da denir.
Kişi başkalarına yönelik olarak hissettiği öfkeli, saldırgan hislerini, doğrudan söz yada davranışla ifade etmek yerine, işte başarısızlıklar, işi geciktirme veya oyalama ile başkalarını dolaylı olarak olumsuz etkileme şeklinde gösterebilir. Bu davranışlar zaman zaman mazohizm yada öfkeyi kendine yönlendirme ile de kendini gösterebilmektedir. Buna pasif-saldırgan davranış denir.
Örnek Vaka: Eşi tarafından sürekli dövülen ve aşağılanan 35 yaşındaki bayan hastam, eşine karşı öfkesini kendini jiletleyerek gösteriyor ve "neden yapıyorsun?" sorusuna "kendimi kaybediyorum ve nedenini bilmiyorum" diyordu. Yaklaşık 2 aylık terapiden sonra öfkesini kontrol etmeyi öğrendi.
10-SOMUTLAŞTIRMA
Boşaltılamayan ve bu yüzden egoda bunaltı yaratan dürtüler aynı zamanda panik atak, deri kızarması, kan şekerinin ve tansiyonun yükselmesi vb. belirtilerle de bedenin alarm vermesine neden olabilir. İrademizle kontrol edemediğimiz sistemler için kullandığımız bu savunma mekanizmasına somutlaştırma denir. Daha çok gelişmiş toplumlarda görülür.
Karmaşık ve belirsiz durumlardan rahatsız olan ego; somutlaştırma ile, geleceğe yönelik planların belirsizliğinden kurtulmaya, sıkıntı veren bilinçdışı korkuları, karmaşık ve yorumlanamayan duyguları somut ve açık bir hale getirmeye çalışır. Örneğin anlaşılmaz istek ve duygulardan dolayı ruhsal bir sıkıntının fiziksel bir rahatsızlıkla somutlaştırıldığı kalp nevrozunda, kişi ölümle ilgili korkularını kalp hastası olduğuna inanarak yenmeye çalışır. Bu örnekte aynı zamanda yer değiştirme mekanizması da işletilmektedir.
Örnek Vaka: Yeni evli bir erkek hastam ilk gece kendilerinden beklenen cinsel ilişkiyi eşiyle gerçekleştirememişti. Yaşanılan ailesel gerginliklerin ardından kapalı yerde duramamaya başlayan genç; "bağlandığı ve büyü yapıldığı" şikayetiyle bana getirilmişti. Ödipal çatışmasının farkında olmayan gencimiz anlaşılabilir nedenler bulmayanınca, kapalı, basık yerlerde mantık dışı yoğun korkular yaşamaya başlamış, bağlanma ve büyü ekseninde klostrofobi ile somutlaştırma mekanizması kullanarak, gerçekle bağdaşlaşmasa bile rahatlatıcı nedenler bulmuştu.
11-YER DEĞİŞTİRME
( Displacement )
Çatışmaya ve bunaltıya neden olabilecek, egonun rahatsız olabileceği, kabullenemeyeceği tehlike oluşturabilecek duygusal bir hisin, asıl yöneleceği nesne yerine, bir yedeğine veya dışarıdaki bir başka nesneye transfer edilmesidir.
Günlük yaşamda ve rüyalarımızda sıkça görülebilecek yer değiştirme mekanizmasına örnek olarak; çalıştığı yerde patronuna kızıp bastırılmış kızgınlığından kaynaklanan dürtüsünü tatmin edemeyen bir erkeğin evde eşine veya çocuklarına bağırması, kızması gösterilebilir.
Süperegonun katı ve acımasız olduğu obsesif-kompulsif bozukluğu olanlarda yer değiştirme mekanizması yaygındır. Sık sık ellerini yıkama ihtiyacı duyan bir kadın, bilinçdışı yer değiştirme mekanizması ile, yasak cinsel dürtülerinden kaynaklanan içsel kirlilik duygusunu bedensel bir kirlilik duygusuyla yer değiştirmiş olabilir. Kocasını aşığına öldürten Lady Macbeth"in daha sonrasında başlayan el yıkama hastalığı ve Freud"un Little Hans vakası buna örnek olarak verilebilir. (Bilindiği üzere Hans; babasına karşı hissettiği korkusunu, bilinçdışı olarak babanın yedeği olan bir ata transfer etmişti. Yani korku yer değiştirmişti.) Bu savunma mekanizması genellikle yerine koyma, yedek yani substitution ile birlikte çalışır. Ayrıca rüyalarımızda da doğal olarak bu savunma mekanizması işler. Çünkü rüyalarımızda gerçekleri değil bunların sembolleriyle yer değiştirmiş nesneleri görürüz yani bir dürtü veya duygu; ait olduğu nesne veya düşünceden başka bir nesne veya düşünceye dönüştürülmüş olarak karşımıza çıkabilir. Böylece saf hali ile çıkması durumunda ego tarafından kabul görmeyecek ve sıkıntıya neden olabilecek durumlar, asıl duruma benzerlik gösteren ancak daha düşük öneme sahip başka bir duygu, düşünce, istek ve dürtüye dönüştürülür.
Örnek Vaka: 3 yıllık evli vajinismus hastam ilk seanslarından birinde; etrafı karanlık ve çok dar bir koridorda olduğu ve çok korktuğu bir rüyasını anlatmıştı. Bu rüyada vajinasının penisin girmeyeceği kadar dar ve karanlık olduğu düşüncesinin sembolleşmiş hali vardı. Yani cinsel ilişkiye girememe korkusu dar bir koridorda kalma korkusuna dönüştürülmüştü.
12-BÖLÜNME
( Ayırmak – Splitting )
En ilkel savunma mekanizmalarından biri ve bir savunma mekanizması olarak tanımlanması hala tartışmalı olan bölünme; bebeğin hayatının ilk aylarındaki nesneleri çok iyi veya çok kötü olarak algılamasından esinlenerek meydana getirilir.
Yetişkinlikte kişi kendisi dışındaki tüm varlıkları veya durumları iyi yada kötü diye ikiye ayırır. Hatta buna zaman zaman kendisini de dahil edebilir. Yani anılar ve duygulanımlar beyinde iyi yada kötü olarak linklemeye hazır halde tutulur. Böylece kişi birbirine karşıt ve çatışan duygulanımları bölümlere ayırır ve bu hisler ve durumlar bütünleştirilemez. İyi ve kötü diye bölünen ego dış gerçekliği de böler. Örnek olarak daha önce iyi olarak nitelendirilen kişiye nedensiz yere şüpheci hisler hisseden bir kişi; bunun karşısındaki kişiden değil kendi hislerinden kaynaklandığının bilincinde değildir. Yani karşıdaki kişinin değeri iyi ile kötü durum arasında sürekli yer değiştirir. Sınırda yani borderline kişilik bozukluğunda ve şizofrenide sık gözlenir.
Örnek Vaka: Eşine karşı duygularını çok abartan ve onsuz yaşayamayacağını söyleyen 25 yaşında bir bayan hastam; bir başka gün eşinin kendisini aldattığından şüphelendiğini ve tümüyle ters yönde eşinden nefret ettiğini bana ifade etmişti. Algısal bir takım saptırmaları olan hastam elinde herhangi bir delil olmasa bile eşinden şüphe ediyordu.
13-HAYAL ve RÜYA – FANTEZİ
Kişilerin en sık kullandığı savunma mekanizmalarından biri olan hayaller veya fanteziler; insan zihni tarafından çatışmaları çözmek, daha doğrusu onlardan kaçmak için yaratılmış yedek ego güçleridir ve gerçek dünyada doyum sağlanamayan istek ve dürtülerin doyurulmaya çalışılmasıdır. Erken çocukluk yıllarında ve ergenlikte sıkça kullanılırlar. Bunlardan bilinçli olanlarına basitçe gündüz rüyaları denir. İlkel bastırmaların büyük bir kısmını oluşturan ve daha çok sembolik ve daha az gerçekçi olan rüyalar ise sadece uykuda görülür.
İçine kapanık kişilerde daha sık kullanılan hayaller ve rüyalar; daha çok sevme, sevilme, üstün olma şeklinde karşımıza çıkabilir. Her ikisi de bilinçdışıdır ve arzu doyurucu, istek ve korkuların deşarj edilmesi için kolay bir yoldur.
Örnek Vaka: İçine kapanık ve ilişki kurmada zorlanan genç bir hastam sık sık gündüz düşleri gördüğünü ve düş sırasında dış gerçeklik ile bağlantısının kesildiğini ifade etmişti. Bu düşlerinde kendini Süpermen olarak görüyor ve insanların ona sevgiyle ve minnetle baktığını söylüyordu. Farkında olmadan Süpermen ile özdeşim kuran hastam bu şekilde haz alıyordu.
14-İDEALİZASYON
( Olgun Olmayan Örnek Alma – Ülküleştirme )
Kişi gerçekte veya hayalinde sevgi ve haz nesnesine yani anne yerine koyduğu herhangi birine gerektiğinden fazla libidinal yatırım yaparsa idealizasyon mekanizmasını kullanmış olur. Yani kişi kendi zayıf egosunun yarattığı doyumsuzluktan kurtulmak için bir başka ideal kişiye libidinal enerjisini transfer eder. Böylece kendini değerli kılar.
Özdeşleşme mekanizmasının da hazırlayıcı kademesini oluşturan idealizasyon bir tür yadsıma olarak da kullanılır. Yani kişi cinsel veya saldırganlık dürtülerini daha az önemli olarak algılar ve idealize edilmiş kişinin iyi olmayan yönleri bile bu yadsıma ile kabul edilebilir hale getirilir.
Zamanla kendini suçlama durumunun geliştiği idealizasyon mekanizmasında kişi; idealize edilmiş kişi hayatından çıkarsa, kayıp ve suçluluk hissine kapılabilir.
İdealizasyonun tam tersi olan savunma mekanizması devalüasyondur.
Örnek Vaka: Köyden gelen fakat kent yaşamına uyum sağlamada zorluk çeken bir hastam, çalıştığı fabrikada emekliliği gelmiş bir usta başını idealize etmiş ve bilinçdışı olarak on yıl önce ölmüş babasına ait libidinal enerjisini gerektiğinden fazla bu kişiye yatırmıştı. Böylece babasını yeniden yaşatmış ve babasının ölümüyle başlayan boşluğunu bu şekilde doldurmaya çalışmıştı. Zaman zaman kendisine fazla mesai yaptırdığı halde ek ücret ödetmeyen ve ezen usta başı emekliliği nedeniyle işten ayrıldığında, babasının ölümünden daha fazla üzülmüş ve göz yaşı dökmüştü.
15-YAP BOZ
( İptal Etme, Yaptığını Bozma, Yapıp Bozma )
Günlük yaşamda çok sık kullanılan yap-boz mekanizması suçluluk duygularına karşı geliştirilir. Çünkü ana-babanın ve daha sonraları toplumun içleştirilen değerleri süperogoyu meydana getirir ve kişiye uygunsuz ve olumsuz davranışlarından ötürü kendini suçlama, yargılama ve cezalandırma sorumluluğunu yükler. Adeta bir sözcüğü yanlış yazan birinin kağıdı silgiyle temizleyerek o sözcüğü yeniden yazmasına benzeyen bu mekanizmasında, kişi yaptığı veya yapmayı düşündüğü olumsuz bir eylemin etkisini ortadan kaldırmak ve yapılmamış saymak ister. Yani kişi yapılan yanlışı veya olumsuz düşünceleri silmeye, düzeltmeye, ödün vererek daha kabul edilebilir bir hale sokmaya yada suçluluk duygularından dolayı özür dilemeye çalışır. Böylece ceza tehdidini bağışlanmaya dönüştürür.
Obsesif-kompulsif kişiliklerde ve nevrozlarda daha çok kullanılan yap-boz mekanizması; uğursuzluğu önleme amacıyla kullanılan tahtaya vurma geleneğini, maşallah sözcüğünü, hatalı davranışlarımız için dilediğimiz özürleri, günahlarımıza karşılık verdiğimiz sadakaları ve bazı dinlerdeki günah çıkarma seanslarını ve sıklıkla duyduğumuz pişmanlık duygularını meydana getirir. Çünkü kişi yaptığı yanlışların bağışlanmasına, ikinci bir şansa ve her şeye yeniden başlayabilmeye karşı yoğun bir ihtiyaç duyar. Bu nedenlerle ilkel bir savunma mekanizmasıdır ve sihirli bir nitelik de taşır. Ama bu kişiler sonuçlarından acı çekmelerine karşın bu davranışlarını tekrarlama eğiliminde olurlar.
Ayrıca depresif kişilik veya tekrarlayan depresif reaksiyonlarda bu savunma mekanizmasının çerçevesine girer. Yani bu kişiler evlenip boşanırlar, sık sık iş ve ev değiştirirler vb.
Örnek Vaka: Performans anksiyetesi nedeniyle sertleşme sorunu yaşayan 25 yaşında bir erkek hastam; mutfağındaki tüpü her sabah evden çıkarken sık sık açıp kapatarak kontrol ediyordu. Yaptığımız hipnoz çalışmalarında bilinçdışı olarak bu eylemiyle tüpü açarak kendisini ve birlikte olamadığı eşini cezalandırıyor ve hatta öldürme fantezileri kuruyordu. Burada bastırma mekanizmasını da kullanılmıştı. Ardından tüpü kapatma kompülsiyonu ile de kötü düşüncelerini kafasından uzaklaştırmak ve yaşadığı suçluluk duygusunu hafifletmek istiyor, eşini ve kendini ölümden kurtarıyordu. Bu hastamda yerine koyma ve yap boz mekanizmaları birlikte işliyordu.
16- REAKSİYON FORMASYON
( Karşıt Tepki Kurma, Tersine Çevirme veya Döndürme )
Kişinin bilinçli yada bilinçdışı gizlediği duygu, davranış yada düşüncelerinin tam tersi şekilde hareket ettiği durumları tarifleyen ve her türlü bağnazlığın altında yer alan bu savunma mekanizmasıyla ego; içinde gelişen saldırganlık, eşcinsellik vb. katlanılamayan ve kabul edilmeyen dürtü ve duygulara bunların tam karşıtını göstererek kendisini savunmaya çalışır. İçinde kabul edemediği yoğun cinsel dürtülere karşın aşırı ahlakçı davranan kişinin kendini bu şekilde rahatlatmaya çalışması, eşcinsellik korkusu olan birinin taş fırın erkeği olması veya çok olumsuz duygular beslenen bir kişiyle karşılaşıldığında aşırı kibar veya sevecen davranışlar da buna örnek olarak verilebilir. Yani kişi kendisi için kabul edemediği "ne gıcık herif, ondan nefret ediyorum" düşüncesini, "iyi bir adam, onu seviyorum" haline dönüştürür ve bu yönde davranarak egosunu rahatlatmaya çalışır. Ancak bunu normalden fazla göstererek etraf tarafından yapmacıklıkla suçlanabilir. Çünkü burada kişi rahatsız edecek kadar nazik olma zorunluluğu hissediyorsa içindeki olumsuz düşüncelerle savaşıyor demektir.
Bu savunma mekanizmasını yüceleştirme ile karıştırmamak gerekir. Çünkü yüceleştirmede bilinçdışı dürtülere karşı bir savaş veya zorlanma yoktur. Dürtülerden gelen enerji sahibine değer kazandıran ve sosyal olarak kabul gören bir şekle dönüştürülür.
Örnek Vaka: Aşırı mütevazı olan 36 yaşında evli ve iki çocuk babası olan hastamda yaptığımız hipnoz çalışmalarında; içindeki sıkıntıya odaklandırdığımızda aşırı öfkeli ve saldırganlık dürtülerinin olduğunu görmüştük.
17-YÜCELTME
( Sublimation " Yüceleştirme )
Kişinin sahip olduğu ve bilinçli olarak kabul edemeyeceği idden gelen saldırganlık veya cinsel doyum dürtülerinin; değişim göstererek egoyu rahatsız etmeyecek, kitap yazmak, çalışma merakı, güzel sanatlarla uğraşmak, bilme ve öğrenme tutkusu, dernek faaliyetleri vb. sosyal olarak kabul edilebilir bir alanda çaba harcamaya yöneltilmesidir. Yani kişi konuyu ve hedefi cinsellikten veya saldırganlıktan uzaklaştırır. Böylece ilkel nitelikteki dürtü, eğilim ve isteklerin enerjisi doğal amaçlarından çevrilerek, toplumca beğenilen etkinliklere dönüştürülürler. Böylece enerjisi biten dürtüye karşı ek bir savunmaya da gerek kalmaz. Yani egonun herhangi bir bunaltıya karşı savunma gereksinimi duymadığı için anormal yanı olmayan, beğenilen ve arzu edilen tek savunma mekanizmasıdır. Bu nedenle sanat ve yaratıcılık tarihinde önemli bir dinamik öğedir.
Örnek Vaka: Sosyal alanda çok başarılı olan 257 yaşındaki bir erkek hastam kadınlara cinsel anlamda ilgi duymadığı şikayetiyle bana başvurmuştu. Kendini aseksüel gören hastam ile yaptığımız hipnotik çalışmalarda bilinçdışı aşırı cinsel dürtülerinin olduğunu gördüm. Hastamda yüceltme mekanizması ile cinsel dürtülerinin enerjisi kalmış ve sosyal alanlara kaydırılmıştı. Böylece rahatsız edici ve aşırı cinsel ilgi ve yönelim ortadan kaldırılmıştı.
18-MİZAH
( Humor – Mizahi Bakış Açısı Oluşturmak )
Kişinin hem kendisi hem de etrafındakiler üzerinde olumsuz etkiler bırakmadan, kendinde rahatsızlık hissetmeksizin, esasında rahatsızlık verebilecek düşünce ve duygularını mizahi bir bakış acısıyla ifade etmesine humor denir. Kişinin rahatsızlık verebilecek olaylara hoşgörüsünü arttıran ve gelecekte oluşabilecek olumsuz olayları tolere edebilmeye olanak sağlayan humor; kişinin kendisini çok fazla yermeden kendisiyle barışık olmasına da yol açar.
Kişinin kendisiyle ve etrafıyla dalga geçebilmesi veya bıyık altından gülmesi anlamlarına da gelen humor; nükteden ayırt edilmelidir. Çünkü nüktede yer değiştirme vardır yani kişiyi bir konuda duygularından ve düşüncelerinden uzaklaştırmak esas gayedir.
19-ENTELLEKTÜALİZASYON
( Düşünselleştirme )
Okumuş veya iyi eğitim almış kişilerin sıklıkla kullandığı bu savunma mekanizması ile kişi; yasak dürtülerini, anılarını veya yaşantılarını düşünsel yetiler veya kitabi bilgiler ile açıklamaya çalışır. Böylece egoyu rahatsız eden asıl bunalım kaynağı kapatılmak istenir. Yani iç duyguların ifadesinden kaçınılır, dikkat dış gerçekliklere yoğunlaştırılır ve kuru bilgi orada durur.
Örnek Vaka: Cinsel isteksizlik ile başvuran ve ardından terapiye aldığım, 36 yaşındaki erkek hastam, bir üniversitemizde öğretim görevlisiydi. Hastalığı ile ilgili kaynakları çok okuyan, iyi bilgi sahibi olan ve isim olarak etiketleyen hastam, bir hekim gibi konuşmasına rağmen tedaviye yönelik hiç bir değişim gösteremiyordu. Kendisine kuru bilginin hastalığı çözemeyeceği ve sadece karmaşa yaratacağı telkininde bulundum. Bilgiyi değil duygularını coşkuyla ifade etmesini istedim. Zamanla edindiği ve sık sık vurguladığı kuru bilgiyi, egosuna sıkıntı veren sorunları ve duygu yüklü içsel çatışmalarını örtmek için kullandığının bilincine vardı ve tedavide ilerlemeye başladık.
20-İÇE ATMA
( İntrojection )
İlkel bir savunma mekanizması olan içe atmada kişi bir başkasının tüm varlığını, bazı özelliklerini veya bir parçasını yemiş yutmuş gibi benliğinin içine atar. Yani içe atılan nesne benlik içinde yabacı bir cisim gibi varlığını sürdürür.
Yansıtmanın zıddı olan içe atma özdeşim mekanizmasının bir öncüsüdür. İkisi arasındaki fark; özdeşimde kişi nesneyi sindirir ve egosunun parçası haline getirirken; içe atmada ise sindirme işlemi olmaz nesne sanki ayrı bir varlıkmış gibi yaşatılır. Bu şekilde içe atılmış korkulan bir durum yada sevgi nesnesine yönelik nefret bazen çok ağır olabilir ve intihar eylemine varan sonuçlar yaşanabilir. Benzer bir şekilde öfke ve saldırganlık hislerini kontrol altına almak ve kaygıyı azaltmak için de içe atma kullanılabilir yani sevilen bir kişinin özellikleri, onu kaybetme tehlikesinin sıkıntı verebilecek etkilerinden korunmaya yönelik olarak içe atılır ve orada yaşatılır.
Ayrıca filmlere veya romanlara konu olan sevgi ve aşkta bir içe atmadır. "Seni ölene dek kalbimde taşıyacağım" cümlesi buna örnek olabilir.
En ilkel ve temel savunma mekanizmalarından biri de birleşme, içe alma yani incorporationdur. Kişi bilinçdışı olarak bir başka kişiyi veya parçalarını asimile eder, içine alır. Hz.Hamza"nın ölümünden sonra kalbinin düşmanı tarafından çıkartılıp çiğ çiğ yenmesi buna örnektir. İçe atma ile aynı şeyler yaşanır. Aralarında çok az fark vardır.
Ayrıca içerikleşme yani internalizasyon savunma mekanizması da diğer ikisine çok benzer. Yani daha genel ve yerleşmiş, daha organize ve kapsamlı dışsal değerler, davranışlar, inançlar kişinin içine alınmasıdır.
21-GERİLEME
( Regresyon )
Zor bir durumla karşılaşan ve erişmiş olduğu olgunluk yada gelişme dönemine ait davranışlardan rahatsız olan ego; bastırma veya yadsıma mekanizmalarını işletemediğinde ve yoğun bunaltı yaşadığında daha alt gelişme basamaklarına gerileyebilir ve daha ilkel davranışlar ortaya çıkabilir. Buna gerileme diyoruz. En basit olarak yeni bir kardeşi olan çocukta idrar veya dışkı tutamama eyleminin tekrar başlaması bu savunma mekanizmasına örnek olarak gösterilebilir.
Askerliğimi yaptığım dönemlerde yani kendimizi yendien yatılı okul öğrencileri gibi hissettiğimizde bazı arkadaşlarımızın olgunluklarına yakışmayacak daha çocuksu, bağımlı ve pasif davranışlar sergilemeleri beni şaşırtmıştı. Şimdi askerliğin kişilikte bir gerileme yaptığını görebiliyorum. Çünkü gerilim veya çelişkilerden oluşan askerlik ortamı zayıf egosu olan arkadaşlarımızda bir aşağı gelişim dönemine dönmeyi tetiklemişti.
Bazı yazarlar tarafından gerilemenin yaratıcılığın önemli bir unsuru olduğu da düşünülmektedir. Ayrıca gerileme rahatlama ve uyku için gerekli olabilir ve bu bağlamda normalde de görülebilir.
22-DÖNÜŞTÜRME
( Döndürme – Konversiyon )
Egoda bunalım yaratabilecek bilinçdışı duyguların ve düşüncelerin bilinç düzeyine erişmesini engelleyebilmek yada bunaltı yaratan çevresel durumlardan kaçabilmek için gerçek bir organik nedeni olmayan ses kısıklığı, geğirme, bayılma, el veya kol felci gibi bedensel hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına konversiyon denir. Konversiyona giren kişi birşey duymaz, birşey algılmaz bir halde olur. Yani bunaltı bir organın işlevinin yitimine veya işlev bozukluğuna dönüştürülmüş olur. Böylece bunaltının gidirlmesine birincil kazanç ve kişinin hasta olarak algılanmasından dolayı sorumluluklarından bir süre uzak tutulmasına da ikincil kazanç denir. Bu nedenle nevrotik düzeyde bir savunma mekanizmasıdır ve geri kalmış ülkelerde daha fazla görülür.
Örnek Vaka: Çok sık kavga eden ve boşanma öncesi evlilik terapisne gelen bir çiftim vardı. Kadın her kavgada birden bire bayılıyordu. Terapinin ilerleyen seanslarında karşılaştığı ve ego düzeyinde çözemediği sorunların yarattığı bunaltıdan kurtulmak için bayıldığını anlayan hastamda bayılma olayı son bulmuştu.
23-KENDİNİ HEDER ETME
( Çilecilik " Altrüizm " Özgecilik – Zahitlik )
Özellikle dul kalan kadınlarda görülen bu savunma mekanizmasını kullanan kişiler; kendi dürtülerini başkalarına yararlı olma yolu ile doyurmaya çalışırlar. Yani kişinin diğer insanların mutluluk, çıkar ve iyiliğini kendisininkilere tercih etmesidir. Başkalarının iyiliğini isteyen patolojik bir davranış vardır.
Kendisi için değil, başkaları için yaşayan, bencillik yapmayan, çevresindekilere destek veren, onları koruyan ve onların ne hissettiğini anlamaya çalışan bu kişiler kolaylıkla tarikat ve mezhep avcılarının kurbanı olurlar. Ama toplumda çok değer görürler. Çünkü yapıcı ve ılımlı bir karşıt tepki kurma durumundadırlar.
Ergenlerin yoğun cinsel dürtülerden kaçmak için, bilinçli olarak zevk almaya dayanan tüm şeylerden vazgeçerek belli hedefe ulaşmak, büyük bir hedef, ülkü peşinden koşarak rahatlık, keyif vb. davranışları bir kenara itmesine ise asceticizm denir.
24-DİSSOSİASYON
( Çözülme – Ayrıştırma )
Egoya zor veya katlanılamaz gelen düşünce ve duyguların, bağlı oldukları olay veya yaşantılardan koparak bilinç alanından uzaklaştırılması, bunların zaman zaman ayrı bir şekilde faaliyete geçmesi için özerkleşmeleri ve egoyu etkilemeleri durumudur. Amaç egoyu rahatsız eden çatışma ve bunaltıları yatıştırmaktır.
Bir başka şekilde dissosiasyon; acı veren bir an, olumsuz düşünce veya duygularla baş edebilmek için kişisel kimlik duygusunun değişmesi veya bunaltı yaratıcı durumdan uzaklaşma amacıyla bilinç durumunun değiştirilmesi veya kişinin duyarlılığının ayrışması durumudur.
Cinsel tacize uğrayan bir genç kızın taciz yaşantıları olurken, bunu hissetmeyip, sanki bir başkasına yapılıyormuş gibi algılanması durumu dissosiyona önek olarak verilebilir. Dissosiyonda taciz anına ait hatıralar normalde hatırlanamaz, ancak ansızın o anların tekrar yaşanıyormuş gibi meydana çıkması görülebilir. Çünkü kimlik, hafıza veya bilincin normal olarak gerçekleştirdiği bir araya getirme işlevlerinde bir bozulma veya değişiklik olur. Buna dissosiyatif füg denir.
Bir düşüncenin zihin bütünlüğünden ayrılarak otomatik veya bağımsız bir davranış ortaya çıkardığı dissosiyatif nevroz vakalarında görülen unutmalar, bayılma nöbetlei, uyurgezerlik vb. belirtiler dissosiasyona örnek verilebilir.
25-SAPLANMA
( Fiksasyon )
Çocuğun ruhsal gelişim aşamalarının bir basmağında saplanıp kalması veya bu basmağın özelliklerini bırakamaması durumuna saplanma denir. Çocukluğunda herkes bakılmayı veya korunmayı anne ve babasından bekler. Bu çocuğu bağımlı kılar. Ancak kişi bu özelliklere saplanıp kalırsa yetişkinliğinde de tüm dünyanın kendisine borçlu olduğunu düşünebilir.
Saplanma daha çok bağımlı kişilik örüntülerinde görülür.
26-KOMPENSASYON
( Denge sağlamak " Ödünleme )
Kişi gerçekte veya düşlerinde hissettiği kendi egosuna veya bedenine ait eksiklikleri, bilinçdışı olarak gidermeye veya tatmamlamaya çalışabilir, buna kompensasyon denir. Daha çok tatnınma veya dikkat çekmek isteyen aşağılık hisleriyle dolu kişiler tarafından kullanılır.
"Kıçı yere yakın insanlardan korkulur" atasözümüz, Hitler, Napolyon kompensasyon mekanizmasına güzel bir örnektir.
27-KISITLAMA
(Restriction – Ket Vurma – İnhibition )
Kişinin süperego ve id arasında kalan egosunun iç çatışmalarını azalmak ve yaşadığı bunaltıdan kurtarmak için, kendi düşünce, duygu, ve davranışlarının içerik ve hızlarını sınırlandırması yada yavaşlatmasıdır. Kişi bu nedenle yaptığı faaliyeti bırakır, artık onunla uğraşmaz, duraklar, yapabileceği bazı şeyleri yapamaz vb. yani ego sahibi olduğu diğer yeteneklerini kuvvetlendirirken kısıtladığı konuda dolaylı olarak kendi kendini cezalandırma yoluna gider. Futbol oyununda başarısız olan bir gencin satranca ilgi duyması ve yarışmalarda başarılı olması buna örnek olarak verilebilir. Bu örnekte ego enerjisini farklı bir konuda faaliyete yöneltmiştir ama yeni kapasiteler yaratmamıştır.