Psikoterapi

PSİKOTERAPİ
 
“Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar”
 
M. Kemal ATATÜRK
 
PSİKOTERAPİ NEDİR?
Psikoterapi; bireylerin ruhsal alanda duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, ruh sağlıklarının geliştirilmesi ve korunmasını amaçlayan tekniklerin genel adıdır. Bilinçli ve bilinçdışı çatışmalardan dolayı bozulan ruhsal dengeyi sağlamak, psikolojik eğitim vermek, düşünce ve duygu alışverişi kurmak, çiftlerin veya bireylerin kendilerini tanımalarını sağlamak, ilişki çatışmalarını çözümlemek, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri azaltmak, çiftler arasındaki ilişkileri iyileştirip olgunlaştırmak için kullanılan tüm teknik ve yöntemlere psikoterapi diyebiliriz. Bir başka deyişle; psikoterapi; zihinsel ve duygusal sorunları olan ve bu sorunlarla baş etme gücü yetersiz kalan kişilere belli bir amaç ve plan doğrultusunda belli teknik ve yöntemlerin uzman kişilerce uygulandığı profesyonel bir yardım hizmeti sürecidir. Ya da psikoterapi zihinsel ve duygusal sorunları olan kişilerle zihinsel ve duygusal bağlantı kurularak yürütülen tedavi etme bilim ve sanatıdır.
Psikoterapi kişinin yarım kalan hikâyelerini tamamladığı, bilgilenerek kendini iyi ettiği ve bireysel kalma ile toplumsal olma çizgisinde kendine bir yer aradığı ve bulduğu, yaşamına nasıl anlam katabileceği, boşluk ve hiçlik duygusunun yerine ne koyarak başa çıkabileceği, kısaca yeniden kendini gerçekleştirmeyi öğrendiği bir bilimdir.
Psikoterapist; psikoterapi yapan; bireylerle, gruplarla, çiftlerle ya da ailelerle onların ruhsal sıkıntılarına çözüm getirmeleri için işbirliği içinde çalışan kişidir. Hekim, psikolojik danışman, psikolog veya sosyal hizmet uzmanı gibi ruh sağlığı profesyonelleri psikoterapist olabilirler. Psikoterapist olmak için ilgili lisans eğitimleri alındıktan sonra ek eğitimler ve süpervizyon alınmalıdır. Bunun için klinik psikoloji ya da psikolojik danışmanlık alanlarında lisansüstü eğitim alınmış olması asgari koşuldur. Bu eğitimler meslek hayatı boyunca devam ederler. Çünkü psikoterapi eğitimi lisans eğitimlerinde standart eğitimin parçası değildir. Bu nedenle bir ruh sağlığı profesyonelinin psikoterapist olarak hizmet verebilmesi için psikoloji konusuyla özel olarak ilgilenmesi, çalışmalar yapması ve özel eğitimler alması gereklidir. Türkiye’de psikoterapist eğitimi resmi kurumlar tarafından verilmemektedir, yani “psikoterapist” unvanı verecek resmi bir kurum maalesef yoktur. Ancak bazı sivil toplum kuruluşları tarafından psikoterapi eğitimleri verilmektedir. En az  360 saat ve üzeri katılım gerektiren bu eğitimler uzun, zor ve masraflıdır. Avrupa ve Amerika’nın bazı eyaletlerinde psikoterapist olmak için tıp veya psikoloji mezunu olmak gerekmemektedir, yetkili kurumlarca psikoterapi eğitimi alarak sınavlarında başarılı olmuş bireyler psikoterapist olabilmektedirler.
Freud’a “kaç çeşit terapi var?” diye sorulduğunda, “ne kadar insan varsa, o kadar” diye yanıt vermiştir. Engin Geçtan ve Irwin Yalom, psikoterapinin ikili bir dans olduğunu ve terapinin başarısının terapistin kimliği ile direkt ilgili olduğunu söylemişlerdir. Bugün tedavide iyileştirici etmenlerde, duygu, düşünce ve davranışta zenginleşmiş terapistin kimliği büyük önem kazanmıştır. Çünkü insanla çalışan terapistler, onlardan çok şey öğrenirler, büyürler ve genişlerler. Bir terapist hastasından bir şey öğrenmiyorsa; körelmiştir, sağırlaşmıştır, tekrara düşmüştür ve farkında olmadan gerilemeye başlamıştır. Bu durumda süpervizyon almalı veya kendisi terapiden geçmelidir. Çünkü her insan bir mucizedir, harikuladedir, her insanın kendine özgü bir hikâyesi vardır ve bu hikâyeden çıkarılacak bir ders vardır. Yalom, terapiye cesur insanların devam ettiğini söyler. Bu nedenle terapistin ve danışanının çıktığı yolculuk uzun, zor, derin ama bir o kadar da anlamlı bir yolculuktur.
 
TERAPİSTE NE ZAMAN BAŞVURULMALIDIR?
Her insan farklı bir ruh ve bedenle dünyaya gelir, her insanın ruhsal gelişim hızı ve öyküsü farklıdır. Değişim ve gelişim inişli ve çıkışlı uzun bir süreçtir, bir yolculuktur. Kişi herhangi bir sıkıntıyla karşılaştığında önce kendi öz kaynaklarını harekete geçirmelidir. Kişide ortaya çıkan bir ruhsal sıkıntı;
—doğru ve etkili bir değerlendirmeyle,
—ne kadar süredir, hangi zamanlarda, ne sıklıkla ve ne yoğunlukla ortaya çıktığını tespit etmeyle,
—iyi bir gözlem yapmayla,
—ailenin koşulsuz desteğiyle,
—yerinde müdahalelerle ve
—doğru bir bilgi edinmeyle, bazen kolaylıkla aşılabilmektedir. Ancak zaman zaman da bu yöntemlerin sonuç vermediği durumlar olabilir ve çözülemeyen sıkıntılar çoğunlukla büyüyerek içinden çıkılması gittikçe zorlaşan bir kısırdöngü halini almaya başlayabilir. İşte bu noktada bir terapistin desteğini almak faydalı olacaktır. Ayrıca terapi sadece ruhsal hastalıkların tedavisi ile sınırlandırılamaz aynı zamanda sağlıklı bireylerin daha bilinçli olmasına da yardımcı olarak hizmet verebilir. Çünkü terapi kişinin duygu ve düşüncelerinden dolayı yargılanmadan güvenli bir ortam içinde sorunlarını incelemesine imkan yaratır ve geçmişte yaşanan sorunlarla şimdikileri anlamlı bir şekilde birleştirerek farklı bir bakış açısı getirir.
Ne zaman terapiye başvurmalıyım?” sorusu birçok kişinin kafasındaki sorulardan biridir. Bu sorunun kesin bir yanıtı yoktur. Ancak kişi;
—duygusal sorunlarının çözümü için kendine zarar verici davranışlar içine giriyorsa,
—iştahtan kesildiyse,
—uyku düzeni bozulmuşsa,
—ilişkilerinde aşırı problemler yaşıyorsa,
—büyük bir kayıp yaşadıysa,
—stresini daha fazla kontrol edemiyorsa, 
—kendine güven eksikliği ya da başarısızlık duygusu yaşıyorsa,
—cinsel hayatta sorunlar yaşıyorsa,
—iş yerinizde zorluklar baş göstermeye başlamışsa,
—konsantre olamıyorsa,
—kendini mutsuz, çaresiz ve umutsuz hissediyorsa,
—terapiye gidip gitmemeyi sorgulamaya başlamışsa, vb. durumlarda bir terapiste başvurmak için doğru zaman gelmiş demektir. Kişinin yaşadığı olumsuzlukları kabullenip bir terapiste başvurması tedavinin yarısıdır. Diğer yarısını da tecrübeli bir terapistin yardımıyla kolaylıkla halledecektir.
Hayatının ve seçimlerinin sorumluluğunu alabilen, yaşadığı sorunlar karşısında ne yapması gerektiğini bilen, alternatif çözümler üretebilen, kendisini ve çevresindekileri suçlamak yerine onları anlamayı başarabilen, kendi kişisel gelişimi kadar çevresindeki insanlarında yaşamlarını zenginleştiren insanlar gerçekten mutlu, olgun ve kendi ayakları üzerinde durabilen ruhen ve bedenen sağlam ve sağlıklı kişilerdir. Bütün bunların doğru bir şekilde başarılabilmesi için kişinin;
—kendisini tanıması,
—çevresinde olup bitenlerin farkında olması,
—doğru seçimler yapması,
—sorumluluk alması,
—yaşamının ve duygularının kontrolünü elinde tutması gerekir. Bu nedenle terapistler kişinin duygularının kontrolünü ele almasını ve duygularını tahlil etmesini, neyi neden hissettiğini anlamasını, kendi çözümlerini üretmesi ve hepsinden önemlisi kendisini tanıması için çalışırlar.
Hasta bir insanla sağlıklı bir insan arasındaki en büyük farklardan biri; sağlıklı insanın geleceğin korkularını ve geçmişin yükünü taşımadan, içinde bulunduğu anda herhangi bir kaygı duymaksızın nasıl mutlu yaşayacağını bilmesidir. Biz insanlar geçmiş ve geleceğin o denli etkisi altındayızdır ki; çoğu zaman çocukluğumuzun altın günlerini anarız ya da bizi en fazla keyiflendireceğini düşündüğümüz yaşamımızın bir parçasını sıkça zihnimizde tutarız. Bu durumun nedenini, o günlerin kaygısız ve hayatın sorumluluklarının omuzlarımıza henüz çökmediği günler olmasıdır. Bu nedenle geçmiş terk edilmediği, halen şimdiki zamana sızdığı için kişi hastadır. Ama şimdiyi yaşamak; hayatın anlamını kavrayarak kişinin kendi sorumluluğunu almasıdır.
Yıllardır hekimler ve terapistler insanların sıkıntılı zamanlarında onlara yol göstermeye çalıştılar, onların endişelerini, korkularını, üzüntülerini paylaşmak adına dinlediler ve “yanınızdayız, dilerseniz çözersiniz, yeter ki isteyin” mesajını verdiler. Terapistler için önemli olan “siz şu an sıkıntıdasınız, ben sıkıntınızı anlıyor, önemsiyor ve üzülmenizi istemiyoruz” diyebilmekti. Terapist ancak amatörce karşındaki hastanın sıkıntısını kendi sıkıntısı gibi görebilirse ve sevdiği insan olarak kabul edebilirse hastasına yardımcı olabilir, onu rahatlatabilir. Hasta terapiste, sevecen, anlayışlı, duyarlı, yakın, doğru ve olaylara bir bütün olarak bakabilme becerilerine sahip olduğunu düşündüğü için başvurur. Çünkü bir hastayı tanımak yalnızca eğitimle edinilebilecek bir özellik değildir, terapistin onunla arasında oluşan bağı yaşamasıdır, bu zamanla terapistin kişiliğinde belirli bir birikim sonucu oluşur veya oluşmaz. Bu bağlamda kuramsal bir noktaya takılmak doğru olmaz. Zen öğretisinde dendiği gibi; “senin içinde büyümedikçe o bilginin sana yararı olmaz.” Carl Gustav Jung da; “kuramlarını iyi öğren, ama yaşayan ruhun mucizesine dokunduğunda onları bir yana bırak” derken, terapide yaşanan süreçlerin kavramlar içine sokulmasının zorluğunu vurgulamıştır.
İnsanların ruhsal sıkıntılarını, evlilik ve cinsel sorunlarını bir kültürel oyun olarak görmeleri ve bu oyuna dışardan belli bir mesafeden bakabilme yeteneği kazanmaları çok önemlidir. “Bilgi kuvvettir” derken Bacon bunu kastetmişti. Bu yüzden ruhsal, ilişkisel ve cinsel bilgilendirme yapma çabam varoluşsal çatışmalardan kültürel kimlik sorunlarına, oradan da insanın kendini anlama ve bulmasına doğru bir yol açsın istedim. Çünkü her sorunun çözüm kaynağı kişinin içinde gizlidir.
Sel gider, kumu kalır” misali insanoğlu yaşadığı olayların çok azını hatırlar. Bilinç düzeyinde anılardan çok, anıların sentezleri ve çıkarımları vardır. Bazen bu çıkarımlar ve sentezler; savunma mekanizmaları ile çarpıtılmış ya da tamamen tersine dönmüş olabilir. Bazen de ham maddeleri olan anılar gibi onlar da bilinçdışına bastırılmış olabilir. Dürtüler ve bunlara karşı koymaya çalışan savunma mekanizmalarından doğan çatışma kişide gerilim yaratır. Doyurulmayı bekleyen dürtü; sosyal gerçekler, yasaklar, cezalandırılma tehditleri ile karşılaşır. Bu çatışma sonucu ortaya çıkan olgular; kaygı, suçluluk, ketlenme, utanç, evlilik sorunları, erken boşalma, iktidarsızlık, orgazm olamama veya vajinal ilişkiye izin vermeme şeklindeki cinsel işlev bozukluklarının belirtileri ve diğer patolojik kişilik özellikleridir. Terapi ile amacımız; var olan bu belirtileri hastanın ortadan kaldırabilmesi için bilinçdışındakileri bilinç alanına kazandırmak ve bunu yaparken de ego dediğimiz iradeyi güçlendirmektir.
BİLGİ HATTI